Onlar Yanlış Biliyor; Kimsenin suçu değil bu
Onlar Yanlış Biliyor; Kimsenin suçu değil bu
Ben, sen, o, biz, siz ve onlar. O ve onlar üçüncü tekil ve
üçüncü çoğul şahıslar bu yazıda ele alacağımız. Benim dışımda kalan herkesi
aslında onlar olarak adlandırabiliriz. ‘Onlar ki toprakta karınca, suda balık,
havada kuş kadar çokturlar; korkak, cesur, cahil, hakîm ve çocukturlar ve
kahreden yaratan ki onlardır, destanımızda yalnız onların maceraları vardır.’
Nazım Hikmet’in dizelerine değinmeden geçmek istemedim. Çünkü bu dizeler bu
haftaki yazımın özeti olacaklar.
Onlar: bizim dışımızda kalan diğerleri. Biz yani daha özel
olursa ben; yaşıyorum. Doğdum, büyüdüm, yaşlanıyorum ve bir gün öleceğim. Fark
ettim ki bu hayatı ben yaşıyorum. Hatalarla, yanlışlarla, güzelliklerle, olumlu
ve olumsuz. Bazen melankolik bazen dramatik ve bazen enerjik. Bu hayat tamamen
benim, yani öyle olmalı ve öyle olması gerekiyor.
Toplum ve yaşantımız gereği çekirdek da geniş aileler içinde
iç içe yaşıyoruz. Örf adetlerimize göre bir çocuk iyi eğitilmiş ve terbiyeli
olmalı. Geleneklerine bağlı, saygılı, eli iş tutan, on parmağında on marifet
olarak yetiştirilmelidir. Bu ‘onlar’ın söyledikleri ve yapmak istedikleridir.
Değildir. Tamamıyla inkâr etmiyorum eğitim elbette önemlidir. Bu kültürde
büyüyenler için örf-adetlerimiz yadsınamaz gerçeklerdir. Ben diyorum ki ben ve
bizin eğitimi bir yere kadar o ve onların doğrularıyla olmalıdır fakat daha
sonra gelişen şartlar değişen yaşam olanaklarıyla güncellenmelidir. İşte bu
kısımda bilgiler de güncellenmelidir. Değişen zaman bizim kültür ve
değerlerimizi de değiştirmektedir.
Gözümüzün önünde değişen şeylere bir paragraf açarsak daha
iyi anlaşılacaktır. Bundan yıllar önce insanlar tarlalarda çalışırken geçim
sıkıntısı, iş gücü azalması, savaşlar ve sanayileşmenin de etkisi ile köyden
kente göçler başladı. Teknoloji ile asansörler, telefonlar, metrolar ve
plazalar girdi hayatımıza. Kadın iş gücü tarla ve ev işlerinden farklı
sektörlere yönelmeye ve dağılmaya başladı. Çalışan kadının artışı evde ve aile
içinde yapılması gereken sorumlulukların yerine yeni istihdamlar oluşturdu.
Yoğun hayatlarımızda yemek yemeye bile vakit bulamazken yemek şirketleri ve
hızlı yiyecekler girdi hayatımıza. Üretim, peşine tüketimi getirdi. Tüketme,
peşinde rahatı ve konforu getirdi. Konfora alışıldı daha fazlası istenildi.
Daha fazla konfor daha fazla ihtiyaca sebep oldu. Daha fazla ihtiyaç daha fazla
çalışma istedi ve bu daha fazla alanda istihdam geliştirdi. Bu üretim tüketim
topu büyüyen kartopu gibi giderek çoğaldı.
Dünya dönmeye devam ettiği sürece, değişim, su götürmez bir
gerçektir. Bulunduğumuz çağa ayak uydurmak gerekir. Değişime direnmek; gün
içinde yirmi dört adım giden saatin yelkovanını tutmaya benzer. Belki yelkovanı
durdurabilirsiniz ama zaman ilerlemeye devam edecektir. Onlar değişime ne kadar
karşı çıksalar da zamanla kendileri de bunun parçası olacaktır farkında
değildir. Dedelerinize ve onların dedelerinin ne iş yaptığına bir bakın ve
şimdi sizlerin ve anne-babanızın hatta çocuklarınızın ne işle meşgul olduğuna
bakın sizce onlar değiştiğinin ne kadar farkında ya da ne kadar istediler bu
değişimi?
Onlar bu değişimi fark etmiyorlar ya da direniyorlar. Bu
yüzden onlara göre biraz daha hızlı değişen bizleri yargılıyor ya da
anlamıyorlar. Kaldı ki az önce bahsettiğimiz dünya döndükçe devam eden bu
değişim şartlarına direnmek mümkün değildir. 42 katlı plazaya asansöre direnmek
için merdivenle son kata çıkmayız. Geçim sıkıntısı ve açlık sınırının asgari
ücretin üstünde olan bir ülkede kadınlar evlerinde oturamazlar. Çalışmak ve ev
geçimi sağlamak zorundadırlar. Şartlar zorlaştıkça ve işler çetinleştikçe psikolojiler
de bilenmeye başlıyor. Bunca değişime bunca zorluğa sabırlar tükeniyor, bakış
açıları da değişiyor. İçinde bulunduğu zamandan en az acı ve yarayla
kurtulabilmek için dişler ve tırnaklar yuvalarından dışarı çıkıyor. Bu da daha
değişen ya da değişme hızı daha yavaş olanlar tarafından kötü bir gelişim
olarak tanımlanıyor ve yadsınıyor. Aslında olan: Onlardan biraz daha hızlı bir
ivme ile değişirken kendi yaşam şartlarında kendi zorluklarında daha ağır
zedeler almadan ayakta kalmaya çalışırken değişime ayak uyduruyorlar sadece.
Değişim ne yadırgayanlar ne de kanıksayanların suçudur.
Değişim kaçınılmazdır. Onlarınki yavaş bizimki hızlı diye bu ne onların suçu ne
bizim suçumuzdur. Bundan yüzyıl önceki eğitimi bugün veremezsiniz. Eğitim de
değişir. Bundan yüzyıl önce icat edilmemiş şeyler, günümüzde icat edildi ve
bunun da eğitimi verilmelidir. Değişen pek çok şeyle beraber geleneklerimiz de
değişiyor. Bundan yıllar önce düğün dernek minimum düzeyde iken şimdi daha
gösterişli dönemde. Görücü usulü ile evlilik yapılırken şimdi sevgililik diye
bir şey var. Dönem değişiyor. O dönemin edep ve adabıyla bu dönemi yargılamak
doğru değildir. Yargılamakta ısrar eden, toplumu kendi yaşadıklarına kendi
görüp geçirdiklerine göre değerlendirenler yanlış yapıyorlar. Değişmeyen
kurallar vardır bunları kabul ediyorum fakat değişen şeylere de kafamızı
kaldırıp bakmamız gerekir. Onların zamanında doğru olan şimdiki zamanda yanlış
olabilir onların zamanında yanlış olan şimdi doğru olabilir. Kişileri ve
olayları kendi yaşantı dönemine göre yargılayanlar yani onlar yanlış biliyor.
Olayların seyri onların bildiğinden farklı. Her bireyi kendi döneminde ve kendi
yaşamında değerlendirmek lazım.
Doğrular da yanlışlar da değişebiliyor. Bu yüzden onların
dediğine göre kendi doğrularınız değiştirmeyin. Onlar sizin neler yaşadığınızı
bilmiyor. Bu yüzden kendi doğruları ile size yanlış diyemezler. Onlar yanlış
biliyor, kimsenin suçu değil bu, onun suçu değil bu, benim suçum değil bu…
Yorumlar
Yorum Gönder