Seni Bir Yerlerden Tanıyor Gibiyim
Seni Bir Yerlerden Tanıyor Gibiyim
Tanım: bir cismin ya da olgunun karşılığında açıklama yapılan
anlamlar bütünüdür. Tanımak ise tanımlarla birlikte fikir sahibi olmaktır.
Birini tanımak ilk başta onun fiziksel özelliklerinden başlayıp belirgin
karakter özellikleri ile zihnimizde karşılık bulmasıdır. Örnek verecek olursak
(herkes kendi kardeşini tanımlasın) 1.95 boylarında, esmer, 18 yaşından gün
almış çabuk sinirlenip çabuk sakinleşen ergenlikten çıkmaya hazırlanan fazla
samimi bir tiptir. Peki, bu durumda ben kardeşimi tanıyor olur muyum? Bu soru
burada dursun yazının ilerleyen satırlarında cevap kendiliğinden oturacaktır.
Yeni tanışma sırasında öncelikle selamlaşılır hâl hatır
sorulur nereden geldiği neden geldiği veya nereli olduğu sorulur ve söylenir.
Lafı açılmışken ülkemizde yeni tanışma sırasında memleket meselesi mutlaka
konuşulur. Hatta öyle ki bazen isimler söylenmeden önce memleketler söylenir.
Memleket bir insan hakkında çok fazla bilgiler verir. Bunlar genelleştirilmiş
bilgilerdir, kalıplaşmış bilgiler. Bunlar tamamen uymamakla beraber haklılık
payı da içeren durumlardır. Bir nevi ön yargıdır aslında. Ö yargılara da
gelince bence tamamıyla kötü fikirler değildir. Ön yargılar kendimizi
korumamıza yardımcı olur. Fazlası zararlıdır fakat yeter miktarda ön yargıyı
doğru bulduğumu söylemek istiyorum. Konu fazla dağılmadan tanışma meselesine
dönersek kişinin özlük bilgileri yani özgeçmişinden ya da bir sosyal medya
hesabında bulabileceğiniz biyografisinde yazan temel bilgiler edinilir. Daha
sonra vakitle birlikte daha özel sorulara girilir ve en sevdiği renk, en
sevdiği film veya kitaplar derken kısa sorularla tanımaya çalışılır. Peki, bu
sorular birini tanımaya yeter mi?
Birini tanımak için, onunla ya yemek yiyeceksin ya da yola
çıkacaksın derler eskiler. Bu cümle çok anlamlıdır fikrimce. Birinin yemek yeme
şeklinden tutun sofra adabına ya da önce hangisinden başladığı karakter
hakkında çok fazla bilgi verir. Çağımızda hızlı yaşamaya alışmış bir insan
öğlen yemeklerinde yemeği bir an evvel bitirip işe dönmek için hızlı yer. Ya da
çok çocuklu yoksul bir evde yetişen bireyler, arkası olmayan ve çabuk biten
yiyeceklerden ‘bana kalmaz’ korkusuyla hızlı hızlı çiğnemeden ve büyük
lokmalarla yutarlar. Daha bolluk içinde az sayıda çocukla yetişen bireyler
önüne koyulan çoğu şeyi kâfi miktarda yiyip reddedebilme tepkisine sahiptirler.
O an yemek istemese bile başka zaman yiyebileceklerini bilmenin rahatlığıyla
yerler. Yolculukta tedarikli ve hazırlıklı çıkmış insanlar daha güvenceli
hareket eder. Karar vermeden önce kırk sefer düşünüp doluyu boşa, boşu doluya
koyan insanlardır. Ceketini alıp çıkan insanlar daha çok hızlı karar veren ve
önünü ardını pek düşünmeyen insanlardır. Bunlar tabii ki tamamıyla örtüşmez ama
genel itibarıyla karşılaşmak mümkündür. Peki, bu kadar bilgi yeter mi bir
insanı tanımaya?
Yıllar geçmiştir ne yolculuklar yapılmış ve ne sofralarda
yemek yenilmiştir. Onlarca sohbetler edilmiş ve milyonlarca sorulara cevap
verilmiştir, yine de tanıdığı iddia edilebilir mi kişilerin? Eğer öyleyse nice kırk
yıllık evliliklerin bitiminde ‘seni hiç tanıyamamışım’ cümlesi kurulur. Neden
yıllarca süren arkadaşlıklar biterken ‘seni artık tanıyamıyorum’ denir? Neden
akrabalık bağlarında ‘beni hiç mi tanımadınız’ isyanı edilir? Bu insanlar hiç
mi tanışmadı? Birbirlerini hiç mi tanımadı?
Bir insanı tanımak için ne gerekir? Ne zaman tam olarak
tanımış oluruz? Cevap veriyorum ‘hiçbir zaman’. Evet, üzgünüm ama kendi
anne-babanızı, kardeşlerinizi, eşinizi veya arkadaşlarınızı hiçbir zaman tam
anlamıyla tanımış olmayacaksınız. Onlar hakkında fikir sahibi olabilirsiniz.
Tanıdık noktalar çıkabilir ama bu durum değişkenlik gösterecektir. Dünya
dönmeye devam ettikçe, değişim de devam edecektir. Hava şartları, eriyen
buzullar, teknoloji, savaş-barışlar, soğuk savaşlar, sosyoekonomik durumlar ve
psikolojik durumlar… Her birey kendi zamanında ve bağlamında değişmeye devam
edecektir. Bizler bile zaman zaman kendimizi tanıyamadığımız durumlar yaşarız.
Biriken sinir-stres kendimizden hiç beklemediğimiz tepkiler vermemize neden
olabilir. Mamafih bizler bile bizleri tanıyamazken, vücut dışındaki
organizmaları nasıl tanıyalım.
İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de odur. Doğru söze ne
hacet lakin esnek ve istisnai durumlar da göz önünde bulunmalıdır. Birinin
hangi takımı tuttuğunu bilmek yerine sessizliğinin ne anlattığını bilmek, halı
desenlerinden ne okuduğunu bilmek, onca kelime arasından hangisini
cımbızladığını düşünmek, koltuğun ahşabında defalarca milimlik gidip gelen
parmakları ne anlatmak isteyip de anlatamadığını hayal etmek, göz göze konuşmak
ya da hiç konuşmadan aynı atmosferde uyum sağlamak daha yeğdir. Bütün bunlara
rağmen hâlâ tanışamıyor olabilirsiniz, bu da mümkündür. Fakat bu son
saydıklarım lineer doğrultuda tanımaya en yakın noktadır.
Birini tanımak istiyorsanız. En sevdiği renkten önce o rengi
severken ne hissettiğini öğrenmeye çalışmalısınız. Geçen sene nasıl
hissediyordu? Bu yaşı ne hissettiriyor? Yaşamak ne hissettiriyor? Yürürken,
halıdaki desenleri izlerken ya da saçları dökülürken ne hissediyor? Hisler
anlıktır. O an ne hissettiğini bilmek, anda onu en yakından tanıyan yapar sizi.
Değişen hislerle birlikte onu tanımak da değişecektir. Kalıplar azalacak,
beklentiniz her iki taraf içinde katlanılabilir seviyeye gelecektir. Uyum
sağlayacak ve tanışmaya başlayacaksınız.
Merhaba. Ben Deniz. En sevdiğim renk mavi. Bir köpeğim var,
adı Liman. Bu yazıyı okumak size ne hissettirdi?
Tebrik ederim, en beğendiğim yazı oldu bu.
YanıtlaSilİnsanları söz konusu ölçütlerle daha iyi tanıyabilme temennisiyle...