Nazım, Fazıl ve Genco - Hapisten Çıktıktan Sonra

 

Merhaba, bu hafta sizinle çok sevdiğim şiir olan Nazım Hikmet-Hapisten Çıktıktan Sonra şiirini paylaşmak istedim. Bu şiire Fazıl Say'ın Nazım Oratoryosu'nda güzel bir yer verilmiş. Genco Erkal'ın da muhteşem bir yorumla sergilediği performansı sizinle buluşturmak istedim. Sizden ricam mümkünse loş bir ortamda aklınız mümkün olduğu kadar durgun bir vakitte gözlerinizi kapatmanız ve Genco Erkal'ın anlatımına kendinizi, çarşaf gibi bir denize sırtüstü yatar gibi bırakmanız. Umarım sizler de beğenirsiniz. Oratoryo linkini bırakıyorum. Sizlere afiyetli vakitler diliyorum.

 

https://youtu.be/WSTiViQwS8g

 

Uyanış

 

uyandın nerdesin?

evinde.

alışamadın hala uyanır uyanmaz evinde olmaya

on üç yıl hapiste kalmanın sersemliklerinden biri de bu.

yanında yatan kim?

yalnızlık değil

karın

uyuyor melekler gibi mışıl mışıl

yaraştı hatuna gebelik

saat kaç?

sekiz

demek ki akşama kadar emniyettesiniz

çünkü teamüldendir

polis ev basmaz güpe gündüz

 

akşam gezintisi

 

hapisten çıkmışın

çıkar çıkmaz da

gebe koymuşun karını

takmışın koluna

geziyorsun akşamüstü mahallede

karnı burnunda hatunun

nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü

sen saygılı ve kibirlisin

hava serin

üşümüş bebek elleri gibi

bir serinlik

avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir

mahallenin kedileri kasabın kapısında

ve üst katta kıvırcık karısı

yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini akşamı seyrediyor

alacaaydınlık tertemiz gökyüzü

duruyor ortada çoban yıldızı

bir bardak su gibi pırıl pırıl

bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı

dut ağaçları sarardıysa da

incirler hala yeşil

mürettip refikle sütçü yorginin

ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına

parmakları birbirine dolanmış

bakkal karabetin ışıkları yanmış

affetmedi bu ermeni vatandaş

kürt dağlarında babasının kesilmesini

fakat seviyor seni çünkü sen de affetmedin

bu karayı sürenleri türk halkının alnına

mahallenin veremlileri yataklara düşenler

bakıyor camların arkasından

çamaşırcı huriyenin işsiz oğlu

omuzlarında keder kahveye gidiyor

ajans haberlerini okuyor

radyosu rahmi beylerin

uzak asya da bir memleket

sarı ay yüzlü insanlar

beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler

oraya gönderildi seninkilerden

dört bin beş yüz tane memet

kardeşlerini katletmeye

kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan

ve umumiyetle filan değil sırf sana ait

ve eli kolu bağlı bir hüzün

karını arkadan itip yere yuvarlamışlarda

düşürmüş gibi çocuğunu

yahut yene hapisteymişinde karakolda yene dövülüyormuş gibi

köylü jandarmalara köylüler

ansızın bastırdı gece

bitti akşam gezintisi

bir polis jipi saptı sizin sokağa

karın fısıldadı

bizim eve mi ?

 

gecenin saat biri

 

masanın örtüsü mavi basma

üstünde yalansız, güleryüzlü,

cesur kitaplarımız durur.

esirlikten dönmüşüm anacığım,

kendi memleketimde düşman kalesinden.

gecenin saat biri,

lambayı söndürmedik.

yanımda karım yatar,

karım beş aylık gebeliğinde.

etim etine değende,

elimi karnına koyanda

bebek kıpır kıpır kıpırdar.

dalda yaprak, suda balık,

rahimde insan yavrusu,

yavrum...

yavrumun pembe yünden zıbını,

anası ördü.

bedeni benim karışımla bir karış,

kolları şu kadarcık.

yavrum...

kız olursa

tepeden tırnağa anasına benzesin istiyorum,

oğlan olursa boyu posu bana.

kız olursa ela ela baksın,

oğlan olursa maviş maviş.

yavrum...

yavrum öldürülmesin istiyorum yirmi yaşında.

oğlan olursa cephelerde,

kız olursa sığınaklarda geceyarıları.

yavrum...

kız olsun, oğlan olsun,

kaç yaşında olursa olsun,

yavrum düşmesin istiyorum hapislere,

güzelden, haklıdan,

barıştan yana diye...

fakat malum, kızım yahut oğlum,

gecikirse suların ışıması dövüşeceksin.

ve hatta

yani haylice müşkül zanaatmış bizde bugün

babalıktan zaanatı da.

gecenin saat biri,

lambayı söndürmedik.

belki yarım saat sonra,

belki sabaha karşı.

yine basılabilir evim,

beni alıp götürürler,

kitaplarımızla beraber.

yanımda birinci şubeninkiler

dönüp bakarım,

durur kapıda karım

eşiğin üzerinde.

uçar entarisi sabah rüzgarında.

yükü ağır karnında,

bebek kıpır kıpır kıpırdar.

 

doğum

 

anası bir oğlancık doğurdu bana;

kaşsız, sarı bir oğlan,

masmavi kundağında yatan

bir nur topu, üç kilo ağırlığında.

 

benim oğlan

dünyaya geldiği zaman,

çocuklar doğdu korede,

sarı ay çiçeğine benziyorlardı.

makartır kesti onları,

gittiler ana sütüne bile doymadan

benim oğlan

dünyaya geldiği zaman,

çocuklar doğdu yunan zindanlarında,

babaları kurşuna dizilmiş.

bu dünyada ilk görülecek şey diye

demir parmaklığı gördüler.

 

benim oğlan

dünyaya geldiği zaman

çocuklar doğdu anadoluda,

mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi.

bitlendiler doğar doğmaz

kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden.

benim oğlan

benim yaşıma bastığı zaman,

ben bu dünyada olmıyacağım,

ama harikulâde bir beşik olacak dünya,

siyah,

beyaz,

sarı

bütün çocukları

sallıyan

mavi atlas döşekli bir beşik.

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar