ACIMASIZ ODA
ACIMASIZ ODA
Kahveden bir yudum aldı. Yutmadı. Önce ağzında bekletti.
Kırmızı kupayı masanın üstüne yerleştirirken aynı zamanda geriye doğru yaslanıp
yudumladığı kahveyi biraz daha ağzında tuttu. Kahvenin sıcaklığı ile ağzının
sıcaklığı dengelenince yuttu. Dudaklarını birbirinden ayırmadı. Gözlerini sabit
bir noktaya dikti ve uzun süre orada kaldı. Hava basıktı.
Bir oda kadar küçük bir iç bahçede idi. Dört duvarın ikisi
mavi renkte biri eskimiş soluk bir yeşil diğeri de düzensiz taşlar diziliydi.
Yeşil duvarda içerdeki odanın penceresi vardı. Pencereden baktığında içerinin
dağınıklığını görebiliyordu lakin gidip toplamaya ne takati vardı ne de
motivasyonu. Kahve soğuyana kadar bakışlarını odanın pencereden görünen kısmına
dikti.
Dünya düzeninin bozukluğunun tek sorumlusu sanki o odanın
dağınıklığı idi. Belki de o oda toplu olsaydı dünya gökkuşağı renginde bir midilliye
dönüşebilirdi ama dönüşmedi. Belki de o odayı suçlamak daha kolaydı. Sesi
çıkmıyordu ne de olsa. Hem çıksa ne olacaktı. Suçluydu. Bu kadar dağınık
olmasaydı. Şu an bu sandalyeye mıhlanmak bile o odanın suçu idi. Fikirsizdi bir
kere, yorumsuz. Ne olursa olsun hiç tepki vermiyordu. Öylece duruyordu.
Birşeyleri yoluna sokmak için uğraşmıyordu bile. Her şey kendiliğinden olsun
istiyordu.
Sonunda karar aldı. O oda yerinden kıpırdamadıkça o da
kıpırdamayacaktı. Herkes kendi diyetini ödeyecekti. Odanın da artık kendi
bedelini ödemesinin zamanı gelmişti. Odayı ateşe mi vermeliydi? Küllere
dönüşünceye kadar karşına geçip onu seyretmeli miydi? Adil olan ne idi? Odanın
o dağınıklığı da onu böyle yakıyordu.
Gözlerini sonunda oradan uzağa çevirdi. Bahçedeki ağaç dalları
arasından gökyüzü kısmen görünüyordu. Gökyüzündeki maviliği aradı ve buldu.
Nefesine bir hal olmuştu. Nefessiz değildi ama aldığı nefeste yeterli değildi.
Daha iyi nefes alabilmek için yutkundu. Bu seferde tükrüğü ağzında büyüdü ve
boğazında takıldı. Yutkunmak bir hayli zor oldu. Sonunda başardı. Yutkundu ve
daha çok nefes almak için ağzını açtı. Farkında değildi ama yanağında ılık ılık
akmaya başlamıştı gözyaşları. Gözlerini hiç kırpmadan yanağında ısı artmaya
başladı. Boğazında nefes ve yutkunma kararsızlığı arasında baloncuk oluşmaya
başladı. Vücudu artık omuzlarından iki yöne doğru sarsılmaya başladı. Nefes
yerini tamamen hıçkırıklara bıraktı. Öne doğru eğildi. Başını ellerinin arasına
alıp direklerini dizlerinin arasına aldı ve hıçkırıklar normal bir ağlama
seyrine düşene kadar orada öylece kaldı.
Dakikalar sonra derin bir nefes aldı. Yüzünü çocukluğundan
kalma eskimiş uzun kollu eşofman üstünün koluna sildi. Islanan kol tenini
rahatsız edince ayağa kalktı. Fermuarı açıp üzerinden çıkardı. Sanki çok nefes
almış gibi bir solukta hepsini tekrar verdi. İçeri odaya doğru yürümeye
başlamıştı. Yere eğilip yerdeki kirli çamaşırları koluna biriktirmeye ve odayı
nereden toplamaya başlayacağına karar vermeye çalıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder