Soru İşareti
Soru: bir şey öğrenmek veya sohbet başlatmak için yaygın
biçimde kullanılan söz ya da yazı. Kim? Kiminle? Nerede? Ne zaman? Nasıl?
Bunlar temel sorular. Bunun dışında bir de retorik sorular var. Retorik soru
sorgulayanın bir cevap beklemediği sorulardır. Belki de sorulduğu sorunun
cevabını kendisi de bilmiyordur lakin bir soru çeşidi daha var ki bana göre en
tehlikeli soru şeklidir: cevabı bilindiği halde sorulan sorudur. İçinde manipüle
veya kışkırtma barındıracağı gibi karşı tarafı incitmeden farkındalık
yaşatabilir.
Sorular sadece yazılı ya da sözlü ifadelerdir aslında.
Soruları kullanma amacı onları sert ya da yumuşak olarak nitelendiriyor. Peki
biz çoğunlukla hangi soruyu kullanıyoruz? Mesela biriyle ilk muhabbete
başlarken 'nasılsın?' diye sorarız, bunu gerçekten merak ettiğimiz için mi
yoksa sormuş olmak için mi sorarız? En son ne zaman birine gerçekten nasıl
olduğunu merak ettiğimiz bir soru yönelttik?
Kapı dışardan anahtarla açıldığında birinin geldiğini
görürüz ama yine de o malum soruyu sorarız: 'Geldin mi?’. Hazırlanmış kapıdan
çıkmak üzere olan birine de 'Gidiyor musun?' Sormuş olmak için sormak boş lakırdıdır.
Doğru iletişim ancak ve ancak doğru soru ve o soruya verilen doğru cevapla
kurulur. Birine soru sormak istediğinizde cevabını bildiğiniz soruları değil de
gerçekten merak ettiğiniz soruları sormalısınız. Manipülasyon içeren sorular
gerçek cevaplardan uzaklaştırmakla kalmaz yanlış anlaşılma, kışkırtma gibi
hırçın duyguları peşinden getirir. Günümüz ilişkilerinin belki de en büyük
sorunu iletişimsizliktir. Doğru iletişim kurmak istiyorsanız cevabını
bilmediğiniz gerçekten merak ettiğiniz soruları sormalısınız.
Sorular özneldir, cevaplar ise daha geneldir. İş sadece soru
soranla mı bitiyor? Yani sorumluluk sadece sorularda mı? Peki ya cevaplar?
Cevapların hiç mi sorumluluğu yok? Soran kişi kendi merak ettiği sorulara cevap
arar fakat cevap vermek özel sohbetler dışında öznel olmaktan çıkabilir. Bunun
nedeni toplumsal formlar ve yargılanma hissidir. Kişi eğer soruyla
yönlendirildiğini hissederse ya da kışkırtıldığını gerçek cevaplardan
uzaklaşacak ve istenilen cevabı ya da tam tersini verecektir. Bu da doğru
anlaşılmama belki de hiç anlaşılmama hissi verecek iletişimsizlik tekrar yüz
üstüne çıkacaktır. Birebir gerçekleşen diyaloglar ifade etmeyi her iki taraf
için de kolaylaştırabilir. Bir soran, bir cevaplayan ve birden fazla izleyici
ya da dinleyen varsa cevapların uzak noktalara gitmesine sebep olacaktır. Cevap
veren kişi, belki kendi içinde bile gerçek cevaplara ulaşamayacak, kendi bedeni
dışındaki kişileri ikna etmeye yönelik cevaplar vermeye çalışacaktır, bilinçli
ya da bilinçsiz. Böyle söyleyince mahkeme salonlarındaki diyaloglar gibi
algılanıyor farkındayım işte bu yüzden doğru soru ile iletişim kurmak çok
önemli.
Cevap veren kişi olarak cevap vermeden önce soru soranın tam
olarak ne sormak ne öğrenmek istediğini algılamanız gerekir. 'Nasılsın?'
sorusunu gerçekten nasıl hissettiğinizi merak ettiği için mi soruyor yoksa lafın
gelişi mi? Lafın gelişi ise 'iyiyim' deyip geçebilirsiniz. Zaten öylesine soran
vereceğiniz cevabı da pek merak etmiyordur. Kaldı ki bugünlerde ne kadar kötü
hissedilse de kötüyüm denmiyor iyiyim deyip geçiştiriliyor. ''E canım daha yeni
tanıştığımız birinin 'nasılsın?' sorusuna da 'kötüyüm, dün gece hiç uyuyamadım,
sırtımda epey ağrıyor' diyemezsin ya''. Elbette diyemezsiniz. Yani dersiniz
belki ama o sizin karakteriniz veya kurduğunuz iletişimle ilgili. Özel
iletişimleri hiç katmıyorum bile. Her ilişki bir parmak izi gibidir her
ilişkinin de kendine özgü bir iletişim şekli vardır. Biz burada genel bir
iletişimden bahsediyoruz. Bu konuda aynı fikirdeysek yavaş yavaş sonuca
gelelim.
İletişim ve iletişimsizlik günümüz sorunlarındandır. Bu
sorunun temelinde konuşmak ve anlaşmak gelir eğer anlaşmak istiyorsak ilişkiler
içinde ima, tehlikeli sorular ya da güncel tanımla tribe başvurmak yerine açık
açık konuşmak gerekir. Bu konuşma için de anlamak ve anlaşılmak için açık net
cevabı merak edilen sorular sorulmalı ve bunlara ortamdan bağımsız istenilen
cevabı değil soruyu ilk duyduğunuz anda içinizdeki karşılığı ile cevap vermeniz
gerekir. Cevap verendeki bu samimiyeti kaybetmemek adına izleyici ya da
dinleyici, diyaloğun şahitleri olarak verilen cevapları asıl soruyu sorandan
bağımsız olarak doğru mu anladığınızı yine samimi bir şekilde teyit ederseniz,
ortada ne bir yanlış anlaşılma ne bir anlaşılmazlık ne de bir iletişimsizlik
kalır. İşte bu yüzden bana göre doğru iletişim doğru soru ile yapılır. Bu
yazıyı okumak size ne hissettirdi?
Yorumlar
Yorum Gönder