Gülüm Terzi



     Yazın sokağımız bayağı şenlikli oluyordu. Çocukların oyun sesleri, yemeğini sabahtan yapmış kocası işten gelmeden evvel kapı önü dedikodusu yapan kadınlar, dükkanı önünde tavla oynayan esnaflar... Herkese selam vererek ilerliyorduk. İlk başta  yadırgamışlardı. Çalışan kadın olmak bizim mahalle için alışılageldik bir durum değildi. Biz sokağa girince başlıyordu fısıldaşmalar. İlk Şerife başlatmıştı çalışma işini. Kumaş üreten bir firmada temizlik işleriyle başladı önce. Sonra makinelerden birini kullanmayı öğrenmiş ve operatörlüğe geçiş yapmıştı. Fabrika müdürü bunun çalışmasını bayağı beğenmiş kısa sürede sevdirmişti kendisini. Birkaç yıla kalmadan vardiya amiri bile olmuştu.

    Ne tuhaf kadın şu Şerife. Henüz bir buçuk yaşında imiş köyden şehre taşındıklarında. İlkokul bittikten sonra kız kısmı okumaz diye okumasına izin vermemişler. Babası bir iş kazası nedeniyle vefat etmiş. Sürekli hasta olan annesi de çok yaşamamış. Beş kardeşini de o büyütmüş. Kardeşlerinin hepsi evlendikten sonra anne babasından kalan evde tek başına kalmış. Önce mahalledeki kurslara gitmeye başladı. Hiç yorulmadan her gün kurslara  gidiyordu. Bazen yol parası ödememek için onca yolu yürüyordu. Ortaokulu dışardan bitirdi. Şimdi de açık liseye yazılmış. Mahalleli ilk başta yadırgamakla kalmadı epeyce alay etti. 'Bu saatten sonra profesör mü olacaksın? Ne okulu, gel sana bir koca bulalım otur evinde, çocuklarını büyüt, yaşın geçti, evde kaldın' diye acımasızca eleştiriyorlardı. 

    İnatçı çıktı bizim Şerife. Hiç kimseyi dinlemedi. Fabrikaya işçi alıyorlarmış. Bir gün bana geldi. 'çalışır mısın?' diye sordu. İlk başta bir korktum. 'Ne bileyim ben ömrümde hiç çalışmadım ki, hem mahalleli ne der?' Ona neler dediklerini duydum. 'Sen düşün taşın karar ver bana bildir' dedi, gitti. Gece boyu düşündüm. Yapabilir miydim? Yapardım tabi niye yapamayacakmışım. Hem Şerife de anasının karnında öğrenmedi ya, ben de çalışırdım. Para kazanırdım. Nasıl bir duygu acaba kendi paranı kazanmak? Hem belki çarşıdaki o vitrinde gördüğüm ayakkabıları bile alabilirdim. Sonra da o mahallenin ortasından geçerdim rüzgar gibi. Sabahı zor ettim.  Hemen hazırlanıp Şerife'ye yetiştim. 'Ben de geliyorum, ben de çalışacağım' dedim. Gittik ve işe başladım.

    Biraz zaman geçti ben de alışmıştım artık. Çalışmak güzeldi. Biraz yorucu idi. Akşamları ayaklarım ve belimin ağrısından duramıyordum ama maaşı da alınca bütün yorgunluğum gidiyordu. Benden  sonra birkaç kadın da işe başladı bizim mahalleden. Artık mahalleli alışmıştı çalışan kadına. Şerife ile de arkadaşlığımızı ilerletmiş, dost olmuştuk. Her gün işten çıktıktan sonra dondurma yemeye gitmek bir çeşit ritüel haline gelmişti. Ben kakaolu ve sade derdim, o 'iki top da limonlu olsun' derdi. Diğerleri şekerli geliyormuş. Dondurmalarımız bitmek üzereyken bizim sokağa yaklaşmış oluyorduk.

    Bir gün iş çıkışı Şerife 'gel sana bir şey göstereceğim' dedi. Dondurmalarımızı aldık ve yürümeye başladık. Biraz ilerledikten sonra bir dükkanın önünde durduk. Gazetelerle camları kapanmış ama düşen gazete parçaları arasından ellerinizi cama yaslayarak baktığınızda görebiliyordunuz içeriyi. Yirmi metre kadar küçük bir dükkandı. 'Nasıl?' diye sordu Şerife. 'Güzel dükkanmış' dedim. Bizi buraya niye getirdiğini anlamamıştım. Şerife heyecanla anlatmaya başladı. O anlattıkça ben de heyecanlanmıştım. Annesi gençken eli işi yaparak biriktirdiği para ile Şerife'nin çeyizine Zinger marka pedallı kasnaklı bir dikiş makinesi almış. Evlenmek kısmet olmadığı için o makineyi köşede radyo altlığı yapmaktan vazgeçmiş. Dükkan sahibi, bizim fabrikadan bir mühendismiş. Hangi ara konuştu bilmem. Dükkanı kiralamış. Hafta sonu dikiş makinesini de getirip buraya kuracakmış. Burayı şirin bir terzi dükkanına çevirecekmiş. 

    Alem kadın bu Şerife. Yine dediğini yaptı. İşleri de gayet iyi. Bir zamanlar dedikodusunu yapan kadınlar şimdi elbise diktirmeye geliyor ona. Çok da güzel dikiyor. Havalar güzel olunca dikiş makinesini dışarı çıkarıyor. Sokaktaki esnafla da arası iyi. İlk başta ona kötü gözle bakan esnafın tutumu yumuşamış, durumu kabul edip ona saygı göstermeye başlamışlar. Ben de arada bir Şerife'nin dükkanına uğrayıp ona yardım ediyorum. Belki ilerde benim de böyle bir dükkanım olur. İnsan istesin yeter ki. İstesin ve inansın. Şerife kendine inandı. yaptı. 'Mahalleli ne der' diye dert etmedi. Ben de inanıyorum artık. Benim de bir gün çiçekçi dükkanım olacak. Şerife'nin yanındaki dükkanı da ben tutsam 'Gülüm Terzi' ve 'Şirin Çiçekçi' yan yana. Çok güzel olacak, inanıyorum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar