Nasıl Boğulunur?

 


                Nasıl Boğulunur?

Vapurda deniz havası çok iyi geldi. Bir bardak da çay sabahın erken vakitlerine doğrusu çok yakıştı. Havalar sıcak olduğu için kızlar çay içmeye tepki gösterdiler ama öğlen sıcağı henüz kavurucu olmadan onları da bir bardak çay içmeye ikna ettim. Vapurun iç kısmına girmek hiçbirimiz istemedi. Açık alan, temiz hava, henüz yükselen güneş tam yaz sabahına yakışan cinstendi. Vapur iskeleye yaklaştı. İnsanlar inmeye hazırlanıyordu. Biz acele etmedik. Nasılsa vaktimiz vardı. Her anın tadını çıkarmak hepimizin ortak fikriydi. Vapurdan neredeyse en son biz indik. İnen yolcu kalabalığı dağılmıştı.

                Kızlardan birinin ailesinin adada yazlığı vardı ve bizi oraya bir haftalık davet etme nezaketini gösterdi. Üniversiteden beri hiç ayrılmadığımız beş kişilik bir arkadaş grubumuz vardı. Uzun bir çalışma sürecinden sonra bu tatil hepimize iyi gelecekti. Ada tıpkı hayallerimdeki gibiydi. Her gün onlarca misafir ağırlanmasına rağmen yaşayan ada halkı samimiyeti iskeleden bile hissediliyordu. Sabah erken vakitler olmasına rağmen herkes çoktan güne başlamıştı. Çiçekten yapılmış taç satan seyyar satıcıları, bahçelerindeki çiçekleri sulayan insanları izleyerek sahil boyunca ilerledik.

                İleride ufak bir kumsal bölge gözüme ilişti. İnsanlar plaj havlularını yanına almış güneş kendini hissettirmeden denize giriyorlardı. Denizden çıkanlar üzerine havlusunu alıp ara sokaklarda kayboluyordu. Bunların çantası yok mu, böyle hazırlıksız mı gelmişler diye düşünürken adalı olmak bunu gerektiriyor demek ki diye yorumladım. Dört tarafı denizlerle kaplı denizin ortasında yaşıyorlar. Evleri şuracıkta diye düşünüp imrendim. Adada oldukları için hepsi de yüzme biliyordur tabii. Yüzmeyi hala tam olarak öğrenememiş olduğum geldi aklıma. Azıcık da kıskandım galiba. Biraz ileride bir çırpınma gördüm. Bir kadın boğuluyor gibi geldi. Hemen kızlara telaşla bakıp yardım mı istesek diye konuştuk. Biz karar verene kadar kadın çırpınmayı bıraktı ve sudan çıktı. Biz hepimiz şoka girmiştik. Kadın havlusu ile kurulanmaya başladı. Şaşkınlığımızı fark edince aksi bir şekilde ‘ne var hiç mi yüzme öğrenmeye çalışan birini görmediniz?’ diye terslendi. Havluyu beline doladığı gibi ara sokakta kayboldu. Boğulmamış olmasına sevindik ama sabah sabah azarlandığımız için de şaşkındık.

                Yolda yiyecek-içecek alışverişi yaptık. Kahvaltıyı adada yaparız diye hiçbir şey yememiştik. Eve gidince güzel bir kahvaltı hazırladık. Kahvaltıdan sonra sıcak çok bastırmadan adayı dolaşmaya karar vermiştik. Sokaklarda gezerken adaya uyum sağlamak için saçımıza, kulağımıza, yakamıza çiçekler yerleştirdik. Adaya gelen her turist bunu yapıyordu. Biz de uyum sağladık. Adaya ilk kez gelmenin heyecanı ile o kadar çok yürüdük ki; Aya Yorgi kilisesine de yürüyerek gidip geldikten sonra saate hiç bakmadan herkes yataklarına çekildi. Havasından mıdır bilmem sabah erkenden gözüm açıldı. Evdeki hareketlilikten anladığım kadarıyla kızlar da erkenden uyanmıştı. Kahvaltıdan önce yüzelim diye teklif geldi kızlardan. Pek iyi yüzemediğim için evde kalıp kahvaltı yapmayı yeğlerdim ama onlar çoğunluktaydı. Kazandılar. Biz de havlularımızı alıp sahile doğru yürüdük. Hava sabahın erken saatleri olmasına rağmen şimdiden sıcaktı. Suya girer serinlerim diye düşündüm.

                Sahile geldiğimizde kızlar çoktan atlamışlardı suya. Ben önce ayaklarımı soktum. Kendimi ıslatıp yavaş yavaş suya alışmaya çalışıyordum. Hep korkmuşumdur boğulmaktan. Ben oyalanırken dün boğuluyor sandığımız kadını fark ettim. Yine aynı şekilde debeleniyordu suyun içinde. Dün yediğimiz azardan sonra bu sefer ırgalamadım onu. Yine de içim el vermedi. Bir gözüm hep onu takip ediyordu. Epeyce yoruluyor gibi görünüyordu. ‘Ben de mi böyle görünüyorum acaba?’ diye düşünmeden edemedim. Ben daha vücudumu tam ıslatmadan kızlar kıyıya gelip ‘biz acıktık hadi bir şeyler yiyelim’ dediler. Benim de işime gelmişti. Kaçıyordum sudan sanki. İkinci gün de yine sokakları keşfetmekle geçti. Akşama bahçede güzel bir masa kurduk. Uzun sofra muhabbeti ettik. Erkenden de uykumuz gelmişti. Gece çok sıcaktı. Biraz serinliğe ihtiyaç duyarak uyandım. Kızlardan biri ‘off! Çok sıcak. Haydi, daha da sıcak olmadan denize girelim’ diye bağırdı. Bu sefer hiç naz yapmadım. Benim de biraz serinlemeye ihtiyacım vardı.

                Sahil bugün sakindi ya da biz biraz geç kalmıştık. Kızlar hemen atladılar suya. Bu sefer ben de atlayacaktım. Kendime cesaret vermeye çalışıyordum. Terliklerimi çıkardım atlasam mı diye düşünürken o kadını gördüm yine boğuluyor gibi bir hali vardı aldırmadım. Bir cesaret geldi ve atladım suya. Birkaç kulaç attım. Yüzüyordum. Sanırım başarıyordum. Oldu bu iş diye sevinmeye başlamıştım ki; nefes almak için kafamı çıkardığımda hava yerine biraz su yutmuştum. Yuttuğum suyu çıkarmak için yarım nefes verdim. Hızlıca tekrar nefes almaya çalıştım. Kafamı sudan tam çıkaramamış olmalıyım ki tekrar su yuttum. Havayı vermeye çalıştım derken kulaç atmayı bırakıp su üstüne çıkmaya çabalıyordum. Sanki ben çabaladıkça daha da dibe batıyordum. Artık içimde hava kalmamıştı ve bolca su yutmuştum. Korkum daha da çok panik yapmama neden oldu ve birinin bana yardım etmesi için sabırsızlanıyordum. Kızlar neredesiniz? Artık yorulmaya başlamıştım ve nefessizlik daha da kötü yapmıştı. Yoksa ölüyor muydum? Pes etmek istemiyordum ama gücüm de kalmamıştı.

                Kaburgalarımda bir acı hissettim. Kuvvetli bir acıydı. Boğazım da yanıyordu. Öksürme isteği geldi ve art arda öksürmeye başladım. Nefes almak hiç bu kadar acı vermemişti. Gözlerimi açınca güneş o kadar parlaktı ki tepemde birikmiş kalabalığı anlamam gecikmişti. Öksürme ihtiyacı yana doğru kıvrılmama neden oldu. Öksürüklerimin arasına başka bir öksürüğün daha karıştığını fark ettim. O kadın. O da benim gibi yerde yatıyordu. Biraz rahat nefes alabildikten sonra kızları tepemizdeki kalabalıktan ayırt edebildim. Hepsi çok korkmuştu.

                Adanın küçük bir hastanesi vardı. Beni oraya götürdüler. Kendime tam olarak geldiğimde. Beni boğulmaktan o kadının kurtardığını öğrendim. Şaşkındım. Nasıl mümkün olabilirdi? Onu da boğulmaktan birinin kurtarıyor olması gerekti. Ben toparlanınca eve geldik. Hepimiz çok korkmuştuk. Ada tatilimizi kısa kesmeye karar verdik. Sabah olunca eşyalarımızı toplayıp iskeleye doğru yürüdük. Giderken sahilde o kadını gördük. Bu sefer boğuluyor gibi görünmüyordu. Dünden bugüne oldukça iyi görünüyordu. Beni fark edince sudan çıkıp yanımıza geldi. Nasıl olduğumu sordu. Birini kurtarmış olmanın şahsi gururunu yaşıyor gibiydi. Yüzünde sevinçli bir ifade vardı: ‘sayende yüzmeyi öğrendim’ dedi hınzırca. Biraz gururum incinmiş gibiydi. Bende onu biraz incitmek istedim: ‘adaya geldiğim ilk günden beri sizi debelenirken izliyorduk, nasıl oldu anlamadım’ dedim ukala bir tavırla. Güldü. Yarı aksi yarı hınzır bir eda ile ‘bugüne kadar ben çok boğuldum şimdi biraz da sen boğul. Boğula boğula, nasıl boğulunur öğreniyorsun’ dedi ve havlusunu mayosunun üzerine sarıp ara sokakta kayboldu.

Yorumlar

Popüler Yayınlar