Aşkın En Çocuk Hali

    


     Aşkın En Çocuk Hali

    'Aa, hoş geldiniz. İçeri gelin... Ben de Nermin... Memnun oldum...' 

    Annemin sesine benzeyen birinin sesi daha geliyordu. Gözlerimi açtım. Güneş çoktan odanın içine kadar girmiş. Dün akşam o köfteyi yeseydim şimdi bu kadar aç olmazdım. Akşam bu kadar aç değildim ki, hem Süleyman amcanın verdiği gofreti de yediğim için karnım dolmuştu. Annem anladı mı acaba Süleyman amcanın bana gofret verdiğini. Eğer Mustafa söylemediyse annem bunu öğrenemez. Mustafa söyledi ise ben de onun annesine gidip söylerim. Ödeşiriz. 

    Annem kimle konuşuyordu? Sesi daha önce hiç duymamıştım. Kahvaltıda patates kızartması var mıdır acaba? Dayım, şu salçaya benzeyen sostan getirmişti Almanya'dan ondan da yerim. İyice acıktım. Ayaklarımın üzerine kalkmadan açabiliyorum artık kapıyı. İçtiğim sütler işe yaramış. Annemi mutfakta gördüm. Önlüğü belinde takılıydı. Kahve yapıyordu. Patates kızartması kokmuyordu. Beni fark etti. 'ah, günaydın bebeğim, salonda misafirimiz var. Hadi gel onunla tanışalım artık bizim apartmanda yaşayacaklar. Gel de yeni komşumuza günaydın de.' Annemin peşinden salona girdim ben de. Salonda daha önce görmediğim biri vardı. Saçları aynı anneminki gibi kısaydı. Kapıda durdum. Ne konuşacağımı bilmiyordum. O, bana gülümsedi. Annem ' bu da benim minik oğlum Mehmet, Hülya ablası' dedi. Ben minik değilim. Büyüdüm ben. Hem odamın kapısını bile kendim açabiliyorum. 'Oğlum, gel de merhaba de Hülya ablana' dedi annem. Gözlerimi sanki yeni uyanmışım gibi elimle ovuşturdum. Yavaşça ona doru yürüdüm. Güzel gülümsemesi ile bana el salladı 'Günaydın Mehmet, Ben Hülya. Yeni Komşunuzum. Artık seninle sıkça karşılaşacağız... Kaç yaşındasın sen bakalım?' Artık yanına gelmiştim.  Yakından daha güzel görünüyordu. Dişleri aynı anneminki gibi görünüyordu ama daha güzeldi. Annem gibi kokuyordu sanki ama bu biraz daha güzeldi. Saçları da çok güzeldi. Tıpkı anneme benziyordu ama annem gibi de değildi. 'Hay Allah, oğlum merhaba desene 5 yaşındayım desene Hülya ablana'. 'Beş buçuk' çıktı ağzımdan. Ben büyümüştüm. Neden beş yaşında olduğumu söyledi ki annem? Annem 'yeni kalktık Hülya ablası, aksiliğimiz üzerimizde, sen kusurumuza bakma' dedi. Gülüştüler. Çok utandım ama oradan gitmek de istemiyordum.

    Yanına oturdum. Paltosunun eteği bana çok yakın duruyordu. Günaydın demediğimi hatırladım. 'Günaydın' dedim. Yine güldüler. Günaydın komik bir şeymiş gibi sanki. 'Sen kaç yaşındasın?' dedim ona. Benden biraz büyük olduğu belliydi ama ben de küçük değildim artık. Acaba o okula gidiyor muydu? Kesin Ahmet'in gittiği okula gidiyordur. Seneye ben de o okula gideceğim. '24 yaşındayım Mehmetçiğim' dedi. 24 çok sayıydı. Ben 20'ye kadar sayabiliyordum. Annem bana 24'ü öğretmedi. Bu sene okula başlasaydım 24'ü bilirdim. 'Sen Ahmet'in gittiği okula mı gidiyorsun?' dedim. Yine güldüler. Yine utandım ama o okula gidip gitmediğini merak ediyordum. 'Hayır Mehmetçiğim, ben hemşireyim. Okulum bitti benim' dedi. Hemşireler iğine yapardı. O da mı iğne yapıyordu? Bence o iğne yapsa hiç acıtmıyordur. Elleri de çok güzeldi. 'Neyse Mehtap ablacığım, tanıştığıma çok memnun oldum, ben yukarı çıkıp şu eşyaları yerleştireyim. Sonra yine uğrarım. Ben iznini isteyeyim...' dedi. 

    Annem kapıyı kapattığında koridordaydım. Annem  bana döndü 'acıktın mı bebeğim? Sana patates kızartması yapayım mı?' diye sordu. Başımı salladım. 'Hadi git, elini yüzünü yıka, pijamalarını çıkar, masaya otur bakalım' dedi annem ben de dediklerini aynen yaptım. Kahvaltıtan sonra annemle parka gittik, kaydıraktan kaydım. Anneme '24 çok büyük bir sayı mı?' diye sordum. Bana 24'e kadar saymayı öğretti. 

    Sabah gözlerimi açar açmaz salona koştum. Belki Hülya yine gelmiştir diye ama yoktu. Pencerede bütün gün bekleyecektim. Onu görünce de 24' kadar sayabildiğimi gösterecektim. Annem patates kızartmasını bile pencerenin kenarında yedirdi bana. Artık yorulmaya başlamıştım. Biraz sokağa çıksam hem daha rahat görebilirdim apartmana girdiğini. Ben de dışarı çıktım. Güneş giderken sokağın ucundan onu gördüm. Hemen yanına koşup 24'e kadar sayacaktım. Yanında bir adam vardı. El ele tutuşmuşlardı. Annemle babamda bazen el ele tutuşurdu. Adamın babam gibi sakalları vardı. Hiç güzel bir adam değildi. Kimdi bu adam? 'Mehmet' dedi el salladı bana. Yanımdan geçerken adam saçlarımı okşadı. Buna canım sıkılmıştı. Sayı saymayı da unuttum. Apartmana girdiler. Ben de eve koştum.

    Annem yemek yapıyordu. Çok kızgın olduğumu anlamış olmalıydı. 'Ne oldu bebeğim?' diye sordu. Kendimi tutamamıştım. Ağlamak istemiyorum ama bugün öğlen top çarpmıştı. Ondan canım yanmıştı herhalde. 'Bir şey olmadı' dedim anneme. Annem de beni kucakladı. Saçımdan öptü. Ağlamam geçince anneme sordum 'anne, benim sakallarım ne zaman çıkacak?' Annem yine gülmüştü 'Bebeğim sen çok küçüksün, sakal büyüyünce çıkacak sende'. Annem beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben ağlamaya devam ediyordum. 'Hayır ben büyüğüm. Ben tam beş buçuk yaşındayım' diye bağırdım anneme. Annem beni daha da kucakladı. Sonra uyumuşum galiba. Tekrar uyandığımda babam işten gelmiş annem masayı hazırlıyordu.

    Babamın yanına gittim. Onun yüzüne baktım. Gülümsedi. Kucağına tırmandım. Yanaklarımı onun sakallarına sürttüm. Böylelikle benim de sakallarım çıkabilirdi. Annem de babam da epeyce güldüler. Neye güldüklerini anlayamadım. Bu günlerde herkes gülüyordu. Buna bozulmaya başlamıştım artık. Kapının çaldığını duydum. Belki Hülya gelmiştir diye ben koştum kapıya. Hülya değildi. O yanında gördüğüm, Hülya'nın elini tutan adamdı. Bir tuhaf oldum. 'Merhaba, Mehmet' dedi. Adımı nereden biliyordu? O sırada babam geldi. Onlar da tanıştılar. Annem dün yemek götürmüş onlara. O adam da bizim tencerelerimizin içine başka yemek koyup getirmiş. Teşekkür etti. Cebinden bir gofret çıkardı. Anneme, gofreti bana verip veremeyeceğini sordu. En gofretti. Annem 'peki ama yemekten sonra yiyebilirsin' dedi. Gofreti aldım. Belki de kötü bir adam  değildir. Annem 'teşekkür etsene oğlum' dedi. Teşekkür ettim. Mustafa'nın da var mıydı acaba bu gofretten. Şu yemek saati gelse de hemen ben de gofretimi yesem.  

Yorumlar

Popüler Yayınlar